VENEDİKLİ TACİR

VENEDIKLI_AFIS (1)3

Venedikli Tacir, Shakespeare'in 'Venedik Taciri' oyunundan uyarlanmış (hayali tasvir ile ortaklaşa çıkarttığı-yetişkinler için) bir Karagöz oyunudur. Beckett “Godot Bize Gelmez” uyarlama-yeniden yazımı sonrası öteki tiyatro’nun ikinci Karagöz projesidir.

Olay İstanbul'da, Osmanlı döneminde geçmektedir.

Aynı anda iki iş yapan, hem Yahudi’nin hem de Venedik Balyosunun sarayında çalışan Karagöz, Venedik Balyosunun kızının eş seçimi için açtığı, Yahudi'nin de katıldığı seçmeler sonrasında bir alacak/verecek kavgasının ortasında bulur kendisini. Olayın İstanbul’da geçmesi ve Shylock’un ne Yahudi ne de Hristiyan bir yargıç değil de Osmanlı’nın adalet sistemine başvurup bir Kadıya müracaat etmesi ile gelişen olaylar, Yahudi’den alacaklı olan Karagöz’ün kılık değiştirerek kendisini olayların içinde bulmasıyla sonuçlanır.

“Paradoks, hukukun yapısını korumak için, onun fiili olarak söylediği şeyi ihlal etmek zorunda oluşunuzdur”

“Dürüstçe oynamak gerekir”

Oyun Yazarı: William Shakespeare

Uyarlayan ve yeniden Yazan: Murat Karahüseyinoğlu

Karagöz Ustası: Mehmet Ali Dönmez

Yardımcılar: Nilay Çalamak, Cansu Tekoluk, Elifnaz Alpman

Yapım: Öteki Tiyatro ve Hayali Tasvir

Süre: 60 dakika

WhatsApp Image 2024-03-17 at 21.34.18 (4) WhatsApp Image 2024-03-17 at 21.34.18 (2) WhatsApp Image 2024-03-17 at 21.34.18 (1)

VENEDİKLİ TACİR .... Basında

SHAKESPEARE KARAGÖZ PERDESİNDE

Murat Karahüseyinoğlu tarafından Karagöz perdesine uyarlanan Shakespeare'nin Venedik Taciri oyunu bu kez Venedik'te değil, Osmanlı döneminde, İstanbul-Galata'da geçmektedir.

Yahudi tefeci Shylock üzerine kurulu oyunu, günümüz siyasetine yaptığı göndermelerle, ince esprileriyle Karagöz perdesinde izlemek oldukça keyifli.

Karagöz tiplerini Shakespeare oyununa, Shakespeare kişilerini Karagöz’e böyle şahane yerleştirmek müthiş ve özel bir övgüyü hak ediyor. (Shakespeare geleceği görmüş, 500 yıl sonrasının geleneksel tiyatrosunu da yazmış adeta)

Venedikli Tacir oyununun en önemli özelliği yargı sistemine yeni bir bakış getirmesi olmuş. Yargıç ne Yahudi ne Hristiyan olarak belirlenmemiş, oyun İstanbul'da Osmanlı döneminde geçtiği için Kadı olarak belirlenmiş. Kadı yani adaleti sağlayacak kişi, halkın sağ duyusunu temsil eden Karagöz'ün kendisidir. Tıpkı Brecht'in Kafkas Tebeşir Dairesi'ndeki Azdak gibi bir rol verilmiş Karagöz'e.

"Paradoks, hukukun yapısını korumak için, onun fiili olarak söylediği şeyi ihlal etmek zorunda oluşunuzdur"

"Dürüstçe oynamak gerekir"

Yazan: VVilliam Shakespeare

Uyarlayan ve Yeniden Yazan: Murat Karahüseyinoğlu Karagöz Ustası: Mehmet Ali Dönmez Yardımcılar: Cansu Tekoluk, Elifnaz Alpman, Nilay Çalamak Yapım: Öteki Tiyatro ve Hayali Tasvir

Neriman Uysal

Venedik'ten İstanbul'a: Geleneksel Türk Gölge Oyunu Dünyasında Venedik Taciri

17 Kasım 2024- Burak Kurucu – TurkishShakespeares

Öteki Tiyatro ve Hayali Tasvir'in ortak yapımcılığını üstlendiği Venedikli Tacir ( 2024) , Venedik Taciri'ni Murat Karahüseyinoğlu'nun ilgi çekici uyarlamasıyla yeniden yorumluyor. Bu yapım, Shakespeare'in olay örgüsünü Türk gölge tiyatrosunun zengin geleneğiyle cesurca birleştirerek ilgi çekici ve dönüştürücü bir tiyatro deneyimi yaratıyor. Karagöz oyunu olarak bilinen Türk gölge tiyatrosu, adını ana karakteri olan alt sınıf, sıradan adam Karagöz'den alıyor. Arkasından bir ışık kaynağı kullanılarak beyaz bir ekrana yansıtılan, elle boyanmış, düz ve net renkli silüetler içeriyor. Karagöz oyunları genellikle büyüleyici bir eğlence sunmak amacıyla dizginlenmemiş siyasi yorumlar, keskin toplumsal hicivler ve eleştiriler içerir. Karahüseyinoğlu'nun uyarlanabilir evreninde oyun Venedik yerine İstanbul'da geçiyor ve Karagöz, orijinal senaryonun yan karakteri olan ve Shylock'un uşağı olan Launcelot Gobbo'nun yerine oyunun kahramanı olarak ortaya çıkıyor. Ayrıca İstanbul'da Venedik Bailo'sunun kızı olarak tasvir edilen Portia için de çalışır. Bu uyarlanabilir strateji, karakterlerin, mekanın, sunumun ve genel izleyici deneyiminin yerel yorumlarını dahil ederek Shakespeare senaryosunu etkili bir şekilde canlandırır. Shylock yine Yahudi tefeci, ancak aynı zamanda Portia'nın taliplerinden biri olarak da gösterilir. Karagöz'e ek olarak, diğer karakterler arasında geleneksel Türk gölge tiyatrosunun ayrılmaz bir kahramanı olan Hacivat, Karagöz'ün karısı Shylock, Venedikli talibi (Antonio), Faslı prens ve iki Beberuhi; geleneksel Karagöz oyununun çılgın, şımarık ve kibirli cüce karakterleri yer alır. Beberuhi'lerin tasviri, dini sembolizme gönderme yapan koruyucu melek ve şeytan olarak gösterildikleri için, oyunun komik derecede ilgi çekici dinamizmine kaburga gıdıklayan şakalarla katkıda bulunur. Oyun, altta yatan ekoeleştirel bir farkındalıkla iklim krizlerini tekrar tekrar ele alır. Doğa temalarını maddi zenginlik ve kâr odaklı ticarileşmeyle karşılaştırır. Karagöz ve karısının maddi zenginlik eksikliğinden duydukları memnuniyetsizlik, Shakespeare senaryosunda sunulan maddi dünyayla yan yana getirilir.

Oyunda arka plan olarak kullanılan iki ana ekran vardır. Bunlardan birinde sağda, balkonu, tahta bloklardan yapılmış bir tuvaleti ve solunda konumlandırılmış bir ağacı olan iki katlı bir Osmanlı evi gösterilir. Karagöz gölge oyunlarında görülen standart Osmanlı evlerinden farklı olarak, bu versiyonda Karagöz'ün karısının kendinden emin bir şekilde kendini konumlandırdığı ve onunla sokağa doğru sohbet ettiği büyük bir balkon yer alır ve Osmanlı kadınlarının geleneksel gizli ve örtülü görünümüne meydan okur. O, genellikle Karagöz'ü hor gören, ona hakaret eden ve onu azarlayan tipik öngörülemez, kavgacı gevezedir. Diğer ekranda, her iki tarafında belirgin gravürler bulunan iki Osmanlı tarzı sütun bulunan Portia'nın evi tasvir edilir ve burada evlilik yarışması ve Shylock ile Antonio arasındaki yasal dava gerçekleşir.

Antonio ve Portia'nın Portia'nın elini kazanmak için doğru tabutu seçmesinin ardından kutlamalarını tasvir eden sahne, İslami dua çağrılarının kilise çanlarıyla büyüleyici bir karışımını bir araya getiriyor. Bu, İstanbul'un zengin çok kültürlü çeşitliliğini temsil ediyor ve Shakespeare anlatılarının evrensel önemini vurgulayarak derin bir kültürlerarası yolculuk sunuyor.

Karagöz'ün aralıksız şakaları, mizahı ve alaycılığı komik bir rahatlama sağlayarak hikayeyi kolayca sindirilebilir hale getirir. Bu, oyunun uyarlanabilirliğine önemli ölçüde katkıda bulunur ve yerel izleyiciyle güçlü bir etkileşim sağlar. Ek olarak, mizah genellikle geleneksel gölge tiyatrosu stiliyle uyumlu esprili politik eleştiri ve yorumlar içerir. Senaryo, iklim krizi, kadın hakları ve yerel sosyal ve politik kaygılar gibi konuları ele alarak çağdaş öğelerle modernize edilmiştir ve bu da onu alakalı ve etkili hale getirir. Yerel şakalar, enflasyon, amansız kentleşmenin neden olduğu ormansızlaşma ve mülteci krizleri gibi temaları içerir, sosyal farkındalığı vurgular ve bir aktivizm ruhu teşvik eder. Çarpıcı sahnelerden biri, Shylock'un dini ve idari yasaları uygulamaktan sorumlu bir Osmanlı kamu görevlisi olan kadı kılığında olan Karagöz'den resmi bir hukuki çözüm aradığı oyunun sonlarına doğru gerçekleşir. Shakespeare'in bir oyununda İstanbul'da bir Hıristiyan ile bir Yahudi arasında arabulucu olarak kadının varlığı, yerel yorumlama ve kültürel öğelerle şekillenen benzersiz uyarlanabilir derinlik katmanları sunar.

Gölge tiyatrosu ortamı, sürekli kahkaha ve hiciv geleneğiyle Türk izleyicisine hitap ederken, Shakespeare'in olay örgüsünü yerel izleyici için çiğnenebilir hale getiriyor. Shakespeare'in evrensel karakterleri ve temaları, Türkiye'de ve başka yerlerde çok sayıda yeni vizyon ve bakış açısıyla çağdaş uyarlamalara ilham vermeye devam ederken, Venedikli Tacir, Batı ve Doğu tiyatro gelenekleri arasındaki çarpıcı karşıtlığı yaratıcı bir yeniden yorumlamayla keşfetmek için ilgi çekici bir fırsat sunuyor.

https://x.com/TurkishShakes/status/1858119290056007864?t=F1WxDEb-4oDUAfJwlpgiNw&s=08

AYŞEGÜL ALGAN – sahneden- 22 kasım 2024

https://sahneden.net/sadece-karagoz-oynatan-bir-sahne-hayal-ediyoruz/

Öteki Tiyatro, Beckett’in “Godot’yu Beklerken” oyununun ardından bu kez de Shakespeare’in Venedikli Taciri’ni perdeye taşıyor. Perdeye diyoruz, çünkü bu iki oyun da Karagöz formuyla sahneleniyor. Yönetmen Murat Karahüseyinoğlu, Hayali Mehmet Ali Dönmez ile birlikte Shakespeare’in metnini bir Karagöz oyunu formuna sokuyor, tiyatro sahnelerinde izleyiciyle buluşturuyor.

Murat Karahüseyinoğlu, Ankara Üniversitesi DTCF mezunu bir tiyatrocu. Uzun süre televizyon işleri de yapan Karahüseyinoğlu’nun Karagöz konusundaki hocası Hayali Torun Çelebi, yani Tuncay Tanboğa imiş. Hayali Torun Çelebi’nin “torun”luğu, Hayali Küçük Ali’nin torunu olmasından geliyor. Murat Karahüseyinoğlu, ustasından ders almakla yetinmemiş, onun belgeselini de çekmiş. Ayrıca Karagöz’ün çizgi filmini de yapmış. “Yani 40 yıllık bir Karagöz serüvenim var” diyor şimdi, “El yordamıyla aradığım bir şeydi. Hocadan kurs almamızın sebebi Karagöz’ün ölmek üzere olmasıydı. Hatta ‘Öldü, bunu nasıl ayakta tutarız’ gibi düşünüyorduk. Üniversiteden birine verirsek daha iyi olur gibi bir umutla başladı. Umut 40 yılı aldı işte. 40 yıl sonra bir şekle büründü diye düşünüyorum.”

“YERELDEN EVRENSELE NASIL ULAŞIRIZ?”

Hayali Mehmet Ali Dönmez ise 2020 yılında Uludağ Üniversitesi’nden mezun olmuş. Karagözle Oyunculuk Bölümü’nde tanışmış. Geleneksel Türk Tiyatrosu dersinde “Acaba sen yapsan nasıl olur?” sorusuyla başlamış, “Olur mu olmaz mı?” derken Ters Evlenme’yi hazırlamışlar. Mehmet Ali Dönmez, sonrasında bu işi biraz daha profesyonel yapmaya karar vermiş ve mezuniyet sonrası bu işin üzerine daha ciddi eğilmiş: “Ben kendi alanımı buldum” deyip, Karagöz’ün nasıl modernize edilebileceği üzerine kafa yormaya başlamış. “Günümüze nasıl entegre edebiliriz? Gelenekselden yola çıkarak evrensele, yerelden evrensele nasıl ulaşırız?” sorularına yanıt ararken, yolu Öteki Tiyatro’dan Murat Karahüseyinoğlu’yla kesişmiş. Daha önce “Godot’yu Beklerken”i, “Godot Bize Gelmez” adıyla Karagöz perdesine aktaran Karahüseyinoğlu’nun yönetmenliğinde Venedikli Tacir’i ortaya çıkarmışlar.

Eski bir Karagözcü ile çalışmadığını, bir ustası olmadığını dile getiren Hayali Mehmet Ali Dönmez, Murat Karahüseyinoğlu’nun ise böyle bir şansı olduğunu ve geleneksel anlamda Karagöz’ü çok iyi bildiğini söylüyor. Yazar ve yönetmenliğin getirdikleriyle çok iyi bir yapı bozma durumu olduğunu vurgulayan Mehmet Ali Dönmez, “Murat Hoca, yapısökümünü, yapıbozumunu inanılmaz iyi yapıyor. Kurguları, oyunları birbirine entegre etme konusunda inanılmaz bir zekaya sahip” diyor.

KARAGÖZ VE HACİVAT, GODOT’YU NASIL BEKLER?

Murat Karahüseyinoğlu, “Godot Bize Gelmez”in ilk deneyim olduğunu belirterek, o deneyimi şöyle anlatıyor: “İlki Beckett’ti, bu Shakespeare. Bir de Ionesco yaptık. Demek ki dedik, Karagöz dünya tiyatro tarihindeki birçok metne de cevap verebilecek, onların da şekline girebilecek, onların da oynanabileceği bir hale geliyor, gelebiliyor. Biz de gördük, seyirci de görsün istedik. Karagöz ve Hacivat’ın Godot’daki bekleyenler olması, ikilinin çok yakın oldukları duygusu yola çıkardı aslında. Karagöz Hacivat nasıl beklerdi gibi. Batılının bekleme şekliyle, bir Doğulunun bekleme şekli farklı. ‘Hacivat için ya da Karagöz için beklemek nedir, o nasıl dillendirirdi?’ bu kısmı önemsiyorum. Aktarmaysa da Beckett’i sahnelemek değil, benim beklentimi koymak gibiydi.”

Venedikli Tacir’in zaten çocuksu bir metin olduğunu aktaran Murat Karahüseyinoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Oradaki adalet duygusu, bir sözleşme ya da bir sözleşmeye bağımlı kalmak. Sözleşmeyle, yani her şeyi kuralına göre yapmakla, kuralın esnemesi, yasayla oynamak kısmı çok cazipti. Bizim geleneğimizde de vardı zaten, Brecht’in Kafkas Tebeşir Dairesi’nde tartıştığı şey gibi burada da Karagöz özelinde, yani kurallara göre değil de kendi kurallarına göre kendi kaderini çizmesi… Bunları aramak benim hoşuma gidiyor. Oyunlarımda adalet ve yasaların çok temel olduğunu fark ettim. Beckett de kısmen öyleydi ama bu tamamen öyle. Bundan sonra da işte o ikilinin uyduğu her şeyi oyunlaştırabilirmişiz gibi geliyor.”

APTAL, CAHİL DEĞİL, KIVRAK ZEKALI BİR KARAGÖZ

Karagöz için söylenen “aptaldı, cahildi” görüşlerine hiç katılmıyor Murat Karahüseyinoğlu. Aksine Nasrettin Hoca’ya benzeyen bir Karagöz tarifi var: “Bu kısmının çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Nasrettin Hoca’yla başlayan kısım bu toprakların belki de bulduğu en iyi şeylerden biri. O yüzden aptaldı, gerizekalıydı, cahildi kısmını hiç almadım. Hiç de düşünmem öyle bir şey. Metinde tüm malzemeye o ‘hiç’ noktasından bakan, eğitim kısmından değil de insan kısmından bakan, pratik yararından bakan, yaşamdan bakan, insan kısmından bakan bir yaklaşım.”

Hayali Mehmet Ali Dönmez de Karagöz’e aynı noktadan baktığını vurguluyor: “Keloğlan var, Nasreddin Hoca var. İşte ‘elimizi yıkayalım, aman çocuklar’… Karagöz’den de ziyade, hani Rüştü Asyalı’nın Keloğlan’ı vardı ya, iki parmağıyla kralı tepetaklak ediyordu ya da Nasreddin Hoca’nın kıvrak zekası… Karagöz’e tam olarak buradan yaklaşınca oyun bağlamında bir vizyon farkı devreye girdi.”

“ÖNCE YAPIYI BİLECEKSİN Kİ BOZABİLESİN”

Yönetmen Murat Karahüseyinoğlu ve Hayali Mehmet Ali Dönmez, Karagöz’ü perdeye taşırken geleneksel yöntemlerden vazgeçmemiş. Dijitalleşmeye de pek sıcak bakmıyor Karahüseyinoğlu, şimşek sesini, yağmur sesini Hayali’nin yapması gerektiğini düşünüyor: “Dijital kısımda hiç işim yok. Tiyatroda da öyle şeylere inanmadım. Olabilidiğince el yordamı ve bir insanın yapabileceği ile sınırlı olsun istiyorum.” Bu sadeliğe rağmen, tek planda 70 dakikalık oyun oldukça akıcı ve izleyici sıkılmadan dikkatle takip edebiliyor. Televizyonda bile 70 dakikayı tek planda, dümdüz izlemenin zor olduğunu hatırlatan Karahüseyinoğlu, geleneksel Karagöz’de de bu uzunlukta bir oyunun sıkıcı olacağını söylüyor. Modernleştirme, yazar ve yönetmen faktörü tam da burada devreye giriyor.

Hayali Mehmet Ali Dönmez de, geleneksel Karagöz formu yerine modernize edilmiş haliyle çağdaş oyunlar oynamanın daha hoşuna gittiğini söylüyor. Geleneksel Karagöz’ü öğrendiğini, bazılarını oynadığını ifade eden Mehmet Ali Dönmez, şöyle devam ediyor: “Önce yapıyı bileceksin ki sonra bozabilesin. Önce onları bir kurcaladık, yaptık ama o hep klasik ve onun dışına çıkamıyorsun. Yeni bir şey yapmaya çalıştığında tu kaka ilan ediliyorsun ya da azar yiyorsun. Ustalar çok fazla ve hemen tepeden bir parmak iniyor. Buna kimse bir şey diyemiyor, çünkü kendin bozmuşsun, kendin yapıyorsun, Shakespeare yapıyorsun. Bu beni biraz daha tatmin ediyor açıkçası.”

“Daha mı zor peki?” sorusuna ise şöyle yanıt veriyor Hayali Dönmez: “Çok zor. 75 dakika performans sergiliyorsun. Tek başımayım. Asistanım var yanımda, figürleri tutuyor ama bütün sesler bana ait. Girdisi çıktısı, arkamdaki görmediğim olayı bile takip etmek zorundayım. Seyircinin dinamiğini tartmak zorunda kalıyorum. Bu oyunların sanırım en zor yanı o oluyor. Shakespeare ya da Beckett gibi bir şeyle gidiyorsun, seyirci yüksek bir beklentiyle geliyor. İlk girişte ben bunun gerginliğiyle başlıyorum. İlk kahkahayı aldığım andan itibaren, ‘Hah tamam seyirci çözülmeye başladı’ diyorum. Bir de son kahkahaya bakıyorum. 75. dakikada da ben seyirciyi ayakta tutabiliyorsam, tamam seyirci bunu beğenmiş, hepimiz buradan mutlu ayrılacağız gözüyle bakıyorum.”

“HERKES KARAGÖZ’Ü BİLDİĞİNİ DÜŞÜNÜYOR, ÖYLE BİR ŞEY YOK”

“Karagöz diyorsun, herkes bildiğini düşünüyor. Öyle bir şey yok, çünkü oynanmıyor” diyor Murat Karahüseyinoğlu. Evet, Karagöz oynanmadığı için bilme şansları yok. Bu oynadıkları formun Karagöz olarak bilinmesinden memnun Karahüseyinoğlu, “Aradaki farkı bilmiyorlar çünkü. Bu iyi bir şey. Böyle görmeleri bence daha mantıklı” diyor.

Murat Karahüseyinoğlu’na göre Karagöz’ü normal standartlara çekmenin yolu Karagöz’ü bir tiyatro ortamında oynamak, gişe açmak ve düzenli oynamak. Kendilerinin tam da bunu yaptığını belirterek, nasıl bir yeni yorum getirdiklerini şu sözlerle anlatıyor: “Geleneksel Karagöz’de her şeyi oynatanlar yaptığı için dış gözü eksik olan metinlerdir. O yüzden tartımı belirleyemiyorlar, yani 70 dakikayı denetleyemiyorlar. Görmüyor çünkü. Bizim fazladan yaptığımız yönetmen ve yazar eklemek oldu. Bence zorunlu değil aslında ama hala tek kişi oynatıyor. Bir asistanla paylaşılabilecek yerler olabilir gibi geliyor arkada. Bunları yapabiliriz, hiçbir sakıncası yok. Hala da bilmiyorlar zaten tek kişinin yaptığını. Şu an sorsan herkes arkada 5 kişi falan var sanıyor. Bir şey de diyemiyorsun. Tek kişi olması başka bir şey tabii, bu işin büyüsü, senin tercihin. Tek kişi olması, er meydanı dediğimiz kısım. Onu yapana da hayır demeyiz. Buyur babacığım istersen hepsini seslendir. Ama olmuyorsa da paylaşılabilir bir yer gibi geliyor.”

“ASIL YAPIYI BOZMADAN DİJİTALLEŞEBİLİRİZ”

Tek kişi olarak perdenin arkasında 5 kişiyi seslendiren ve hareket ettiren Hayali Mehmet Ali Dönmez ise, dijitalleşme konusunda çok katı değil. “Dijitalleşebiliriz bir noktada ama genel yapıyı, asıl yapıyı bozmadan. Karagöz ve Hacivat’ın kendi verdiği mesajı bozmadan her türlü yeniliği yapabiliriz düşüncesindeyim. İşte perdeden dışarıya çıkması gibi şeyler provada ortaya çıkıyor. ‘Perdenin dışına daha çok çıkabiliriz ya da seyirciyi perdenin içine daha fazla nasıl dahil edebiliriz?’ prova sırasında doğaçlamalarla ortaya çıkıyor.” diyor.

Hayali Dönmez’in en büyük gerginliği arada perdenin olması. İzleyici onu göremiyor, o da izleyiciyi göremiyor. Seyircinin profili konusunda en ufak bir bilgiye sahip olmadan oynattığını belirterek, oyun esnasındaki hislerini şöyle özetliyor: “Oyunun başında hadi ya Allah bismillah diye başlıyorum, ilk kahkahayı duyduğum espride şeyleri çözmeye başlıyorum. Hani kaçı kadın, kaçı erkek? Yaşlı mı, genç mi? Bunu çözdükten sonra doğaçlamalar yapıyorum ya da oyunun dinamiğini ona göre şekillendirmeye çalışıyorum. Oyun bitip dışarı çıktığımda salon çok doluysa diyorum ki ‘Ya ben bu kadar beklemiyordum’. Onlar da beni önde görünce şaşırıyorlar, ‘E devamı nerede?’ diye. Erkekleri, kadınları hepsini ben seslendiriyorum 75 dakika boyunca.”

SADECE KARAGÖZ OYNATAN BİR SAHNE HAYALİ…

Murat Karahüseyinoğlu, Karagöz’ün sadece bir çocuk oyunu olmadığı vurgusunu hep yaptıklarını, yetişkin Karagöz’ünün tekrar sahnelere dönmesi gerektiğini söylüyor. Devletin bu konuyla hiç ilgilenmediğini, umurlarında da olmadığını dile getiren Karahüseyinoğlu, kendilerinin örnek olsun diye bir şeyler yaptıklarını belirterek, “keşke çoğalsa” diyor.

Hayali Mehmet Ali Dönmez de, izleyici tepkilerinin “Biz hiç böyle Karagöz’ü izlemedik ya da Karagöz bu muymuş” şeklinde yoğunlaştığını söylüyor. İzleyicilerin bu formu beğendiğini, buradan devam edilmesini istediğini vurgulayan Dönmez, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Biz ilk defa bir Karagöz izledik, bundan öncekiler Karagöz değilmiş, diyorlar. Zaten bu minvalde yapan yok. Yapısöküme uğratan, yapıbozuma uğratan, metni evirip çevirip dışına çıkartan, seyirciyi içine dahil etmeye çalışan bir Karagöz oyunu olmadığı için insanlar bunu gördüğünde şaşırıyorlar. Böyle beklemiyorduk diyorlar.”

Yönetmen Murat Karahüseyinoğlu, son olarak, asıl özleminin ve ihtiyaç duyulanın “sadece Karagöz oynayan bir sahne” olduğunu vurguluyor: “Ömrüm vefa ederse görmeden ölmeyeyim dediğim tek şeydir. Yoksa başka hiçbir şey istemiyorum artık hayattan. Sadece Karagöz oynasın, Beckett oynasın, Shakespeare oynasın, geleneksel oyunlardan oynasın. Gündüzleri ya da hafta sonları çocuklar için de bir şey yapsın. Ama sadece Karagöz yapsın. Tek kural bu olsun”.

Mehmet Ali Dönmez İle “Venedikli Tacir” Üzerine Söyleşi

Pınar Çekirge – 3 Haziran 2025

William Shakespeare‘in yazdığı, Murat Karahüseyinoğlu‘nun uyarladığı “Venedikli Tacir” adlı gölge oyununda Mehmet Ali Dönmez, dünyada ilk kez, üstelik hayal perdesinde Karagöz, Shylock, Beberuhi, Portia, Antonio, Hacivat, Karagöz’ün eşini bir araya getiriyor.

Geleneksel Karagöz’ü, güncellemeler yaparak bugüne taşıyor ve yaşayan, hiç de yabancısı olmadığımız bir karaktere dönüştürüyor. Gölge oyunu malzemesiyle Shakespeare karakterlerini yeniden ele alıp, yorumluyor ve tiyatro formatında izleyiciye sunuyor.Dahası Karagöz’ü “bıy bıy”lardan azad ediyor. Karagöz’ün evindeki balkonu kullanıma açıyor.

İtiraf edeyim ki, hayatımda ilk kez bir Karagöz Hacivat gösterisi izleyecektim. Altmış beş yaşında, kimileri için çoktan Mamutlaşmış birinin hiç karagöz izlememiş olması ilginç, değil mi? Zaten, salona girerken “Bu çocuk gösterisinde ne işim var?” diye de düşünmedim desem, yalan olur. Hele Venedik Balyosu’nun sarayında çalışan Karagöz karşısında şaştım kaldım. Shylock’dan alacaklı olan Karagöz’ün kılık değiştirerek kendisini olayların içinde bulması ise bambaşka bir hadiseydi, hiç kuşkusuz.

Oyun sonrası Mehmet Ali Dönmez ile konuştuk.

Pınar Çekirge – Sen ve Berra Su Karaca, yetmiş beş dakika boyunca perde gerisinde adeta bir büyü yaratıyorsunuz. Öncelikle, bu her türlü övgüyü fazlasıyla hak eden başarınızı kutlarım. Karagöz’e yazar (Shakespeare) ve yönetmen eklemek, bir diğer ifadeyle dış göz kazandırmak kimin fikriydi?

Mehmet Ali Dönmez – Öncelikle bu güzel giriş için çok teşekkür ederim, güzel sözlerle onore ettiniz. Karagöz’e yazar ve yönetmen ekleme fikri Murat Hocamın yaklaşımı. Karagöz’ü kukla ya da gölge oyunu tanımlamasının dışına çıkarıp bir tiyatro formatında yaklaşmamız da onun fikri. Bence işe yarayan ve doğru da bir hamle. Ondan öğrendiğim en kritik dokunuşlardan birisi de budur. Çünkü Karagöz oyunlarında oyunu oynatan kişi aynı zamanda oyunun yazarı, yönetmeni, yapımcısı, kuklacısı, dekorcusudur. Yani her şeyi kendi yapmak zorunda kalır. Bu bir avantaj mı tartışılır ama mutlaka dezavantajları var. Bir kere oyunun tempo, enerji, zamanlama, estetik gibi faktörlerini oyunun içerisindeyken görmek çok zor oluyor. Mutlak bir dış göz açığı var. Dış gözün olmaması perde arkasında senin hoşuna giden ama seyircide karşılığı olmayan pek çok şey yapmana sebep oluyor. Düşünsenize; karışan yok, uyarak yok, eleştiren yok, her şey sizin inisiyatifinize bağlı… Bu çok gereksiz bir yük. Mutlaka bir dış gözün dokunuşuna ihtiyaç vardı. Aynı şekilde yazar konusu. Genelde bizim oyunlar yazıya pek geçirilmez. Ya da yazılı oyun varsa doğaçlama yapılan espriler kayda alınmadığı için orada kaybolup gider. Bu yüzden kalıcı olmaz. Her şeyi yazıp çizmek ve kalıcı hale getirmek bu noktada kıymetli ve ne oynuyoruz ya da ne anlatıyoruz diyebilmek.

Pınar Çekirge – Karagöz ve Geleneksel Türk Tiyatrosu’na ilgin nasıl başladı?

Mehmet Ali Dönmez- Her şey oyunculuk bölümü ikinci sınıftayken başladı. Öncesinde Karagöz sadece isimden ve herkesin bildiği yüzeysel bilgilerden ibaretti. İki kukla karşılıklı konuşuyor ve insanları güldürüyor; bu kadar. Ama mesele o kadar da “bu kadar”lık bir basitlikte değilmiş. İkinci sınıftayken Turgut Özakman’ın oyunlarından ‘Estepa’ isimli bir kolaj oyun yaptık. Orada Fehim Paşa Konağı’ndaki Yusuf karakterini ben oynuyordum ve oyun gereği Karagöz oynatması gerekiyordu. Sahne iki dakika ya sürüyor ya sürmüyor o kadar kısaydı. İlk defa karagöz çubuklarını elime orada almışımdır. Hemen ardından Geleneksel Türk Tiyatrosu dersimizin finalleri yaklaşıyordu, hocamız uygulamalı final yapacağını söyledi. Herkesi tür konusunda (orta oyunu, karagöz, meddah) serbest bırakırken benden ısrarla Karagöz oyunu istedi. Başta ne alaka falan dedim, istemedim ama fazla inat etmedim. Bu konularda hocalarımla çok inatlaşmam, vardır bir bildiği der kenara çekilirim. İyi ki böyle yapmışım, bana bende olan müthiş bir beceriyi keşfettirdi.

Final sınavı için yoğun bir çalışmaya girdim. Sokakta bulduğum mobilya atıklarını marangoza götürüp Karagöz perdesi yapmak istediğimi ama paramın olmadığını söyledim, “Öğrenciye canımız feda yeğenim” dedi. Evdeki çarşaflardan birini ona gerip bir sahne haline getirdim. Asetattan yaptığım basit kuklalarımla bütün okula açık bir sınav formatıyla gösteri yaptım. Acemi ve amatör olmama rağmen çok güzel reaksiyonlar ve geri dönüşler aldım. Hazırladığım oyun totalde 25 dk sürecekken, seyircinin eğlenmesiyle 40 dk ya kadar çıktığını hatırlıyorum. Oyun sonunda da hocam gelip “Mutlaka devam etmelisin, boşuna istemedim senden bunu” dedi. Çok mutlu olmuştum. O gün bugündür oyunculuğun yanı sıra Karagöz de oynatıyorum. Hatta o dönem, otostopla Türkiye’yi geziyordum. Yanıma portatif küçük bir karagöz perdesi yapıp kuklalarımla beraber gezmiş ve sahilde, turistik bölgelerde hemen perde kurup oyun oynatarak harçlığımı çıkarmıştım. Sonra bu sokakta Karagöz oynatma olayı artmaya başladı ama sanırım sokakta Karagöz oynatan ilk sanatçılardan biri olabilirim. Karagözle ilgili serüvenim böyle başladı.

Pınar Çekirge – Oyun esnasında bir perdenin arkasında olduğundan ötürü seyirciyi görememek, olası tepkilerine tanıklık edememek nasıl bir duygu?

Mehmet Ali Dönmez- İnanılmaz tedirgin edici bir durum. Bildiğimiz tiyatro formatında seyirciyle karşı karşıya olma ya da karşılıklı oynama durumuna alışık olduğumuz ve sürekli bu formatta pratik yaptığımız için bu oyunda farklı bir gerginlik yaşıyorum. Çünkü alışık olduğumuz formatta şunu biliyoruz; oyunun temposu düşse ya da yolunda gitmeyen bir şeyler olsa, her şey gözle görüldüğü için o an sahne üzerinde bunu kurtarma ya da telafi etme şansınız var. Tempo düştüyse oyuna biraz daha yüklenirsin, seyircinin sıkıldığını gördüğünüz de enerjiyi ona göre dengelersin. Ya da konu oyunla alakalı olmasa bile –bazen oluyor- o gece seyircinin sinerjisi tutmamış olabiliyor ve en iyi komediyi de oynasan seyirci tepki vermek istemiyor. Bunların hepsini seyirciyi görebildiğin formatta, yönetebilme ve kurtarabilme şansına her zaman sahipsin. Ama gelgelim Karagöz’ün biçimine… Söylediğiniz gibi seyirciyi görmüyorum. Bu durumun, arkada bize kalp krizi geçirtecek kadar etkili bir baskısı var. Çünkü dışarıda ne yaşanıyor bilmiyorum. Seyircinin durumu ne, kaç kişi, kalabalık mı az mı, kaçı kadın kaçı erkek, yaş skalası ne yaşlı mı genç mi orta yaş mı?.. Bunların hiç birinin cevabı bizde yok. Cevabı olmamasına rağmen seyircinin etkileriyle güzelleşen biçimde bir oyun yapıyoruz. Bu da işin sürprizi ve paradoksu. Bende bu oyunda, seyirciyi göremediğim için onları duymaya çalışıyorum. Sadece ses olarak değil, enerjisel olarak da duymaya ve hissetmeye çalışıyorum. Seyirci salona girdiği ilk andan itibaren sadece buna odaklanıyorum. Yerlerine yerleşirken kendi aralarında konuşuyorlar; günü nasıl geçti, yolda başına ne geldi ya da salonun düzeni, oyunun konusu vs.. Bu sohbetler arkaya uğultu şeklinde gelse de genel enerjiyi ölçmeye, tartmaya ve seyircinin ruh halini çözmeye çalışıyorum. Sonra oyundaki esprilere verilen tepkileri ölçüyorum. Nereye gülündü ve neden gülündü? Bu şekilde de yaş, kültür seviyesi, cinsiyetler vs gibi durumları ölçüyorum. Reaksiyona göre oynayış enerjim değişiyor ve o güne özel şakalar çıkarmaya çalışıyorum. Bu durum oyunun sonuna kadar devam ediyor. Çok zor ama çok heyecan verici. Bazen yaptığım espride reaksiyon aldığımızda Berra ile ile dönüp birbirimize göz kırpıyoruz ya da fısıldaşıyoruz. Süreci nasıl yöneteceğimizi saliselik bakışlarla aldığımız kararlar belirliyor.

Pınar Çekirge – Kukla karakterleri kim imal ediyor?

Mehmet Ali Dönmez – Karagöz tasvirlerini kendim yapıyorum. Önce tasarım yapıp çiziyorum sonra onu nevregan bıçaklarıyla deriye işliyorum. Bir hayli meşakkatli ve sabır gerektiren bir iş. Benim gibi tez canlı biri için resmen bir terapi oluyor. Ama bu oyunun tasarımları Murat Hocam’a ait diyebilirim. Bana ne yapmam gerektiğini genel taslak halinde gönderdi ben de ufak tefek yorumlar ekleyerek deriye işleyip kukla haline getiriyorum. Bu işte en sevdiğim olaylardan biri de bu aslında. Zor ve meşakkatli bir kukla yapım sürecinin ardından tamamlanmış halini elime aldığımda gülümseyerek bi 10-15 saniye birbirimize bakıyoruz. Her detayını ilk defa görüyormuş gibi inceliyorum. Hepsi evladım gibi resmen, asla hiç birini gözden çıkaramıyorum.

Pınar Çekirge – Bu projeyle dünyaya açılmayı düşünüyor musun?

Mehmet Ali Dönmez– Kesinlikle. Çalışmayı ve üretmeyi çok seviyorum. Neredeyse her günüm masa başında geçiyor; ya bir şey okuyorum ya bir şey yazıyorum ya da bir proje tasarlamaya çalışıyorum. Boş durmayı hiç sevmiyorum. Öğrencilik yıllarımdan beri “aman şimdi biraz dinleneyim de şu dönemi boş geçireyim” dediğim bir yılım olmadı. Mesleğe göre daha yaşım çok genç. Önümde ne yaşayacağımı, ne kazanacağımı, ne kaybedeceğimi ve heybeme neleri dolduracağımı bilmediğim uzun bir meslek hayatı var. Bu beni çok heyecanlandırıyor. Yaptığım işlerle sadece ulusal alanda değil, uluslarası camiada kabul görülen bir sanatçı olmak istiyorum. Bunu da mutlaka kendi kültürüm, geleneğim, tiyatro anlayışım üzerinden inşa etmek istiyorum. Kendi öz tiyatro geleneğimi yeni bir biçim ve formatta günümüzün dinamiklerine uygun bir şekilde güncelleyerek sahneye taşımak. Yani, yerelden evrensele ulaşmak. Bu noktada Venedik Taciri benim için çok güzel bir adım ve bunu elbette değerlendirmek istiyorum.

https://tiyatrodergisi.com.tr/mehmet-ali-donmez-ile-venedikli-tacir-uzerine-soylesi/?fbclid=IwY2xjawL7WElleHRuA2FlbQIxMQABHgr3_jqphIWyeudc8ASlustrILI8azbG9hx8wpu3_cyPB0bP0ZgdgMhpKtfm_aem_IrluITQRVaz2kprNMRAlLw